FAİZ
İsmail Kaya
10 Nisan 2017 Pazartesi 16:25
Faiz; parasal sermayenin bir getirisi olarak, ödünç sermayeden kazanç elde edilmeden veya kazanç elde edildiği durumlarda eşitsiz paylaşılan bir gelirdir. Faiz varsayım üzerine kesin hüküm bina etmek demektir.Faiz; zamanla artan borçtur.Faiz; Zarara katılmayan kardır. Eşitsizlik, dengesizlik ve haksızlık sebebidir.Ekonomik ve sosyal problemin kaynağıdır.Bu özellikleriyle o, yalnız Müslümanların değil, bütün insanlığın meselesidir.
Onunla tarih boyunca insanlığın semasında yıldız gibi ışık saçan bütün peygamberler ve aydın insanlar mücadele etmiştir.
İlk 1500 yıllık döneminde Hıristiyanlık ona karşı direnmiş, sonra direncini kaybetmiştir. Sonrasında birçok faiz teorisi onu aklamaya çalışmış, fakat çelişkilerle dolu bu teorilerin hiç biri kesinlikle başarılı olamamış, kafa ve kalpleri ikna edememiştir.
Küresel krizin çıktığı 2008 yılında Vatikan’ın İslam Bankacılığına işaret etmesi tarihi bir vaka ve bu gerçeğin tam bir ifadesidir.
Faizin Tarihi: Geleneksel bankacılığın temeli olan faiz kurumu ortaya çıktığı andan itibaren hem dinler, hem düşünen insanlar tarafından eleştirilmiştir. Faiz ilk çağlardan beri ödünç verme muameleleriyle birlikte gelişmiş ve ortaya çıktığı andan itibaren en başta din adamlarının, sonra filozofların, devamında da maliyeci, hukukçu ve iktisatçıların inceleme konusu olmuştur.Faiz bütün dinler gibi Yahudilik ve Hıristiyanlık tarafından da yasaklanmıştır. Muharref Tevrat, Yahudi milletinden olanlara verilen ödünçlerden faiz almayı yasaklamış ve fakirleri faiz ile sıkıntıda bırakarak servet elde etmeyi mahkum etmiştir.Faiz alma kilise tarafından da yardımlaşma ve merhamete aykırı görüldüğünden mahkum edilmiş ve bu konuda büyük duyarlılık gösteren Hıristiyan din adamları faizi haram saymakta yüzyıllarca direnmişlerdir. Ortaçağ kilisesindeki faiz yasağı en başta tüketim kredilerini hedef almıştır. Bugün dahi Katolik kilisesinde aynı durum söz konusu olup, ancak kanunların izin verdiği faiz, yasağın dışında bırakılmıştır.Faize karşı 1500 yıl direnen Hıristiyanlığın faize karşı bu direnişi zamanla gevşetmiştir. Nihayet 19. yüzyılda Hıristiyan reformcu Jean Calvin (1509-1564) faize yalnız tüketim açısında bakmamış, üretimi de dikkate alarak bu maksatla faizle para almaya cevaz vermiştir. Sonuçta, Hıristiyanlığın kaybolan gücüyle yükselen kapitalizme karşı koyamaması etkili olmuştur.
İslam ile Kapitalizm arasında bu konudaki ayrılık ise şuradadır: Kapitalizm, ödünce verilen nakdi sermayede potansiyel olarak bulunan üretkenlik özelliğini, sermaye ödünce verildiği anda fiilen ve derhal hakiki nemaya dönüşmüş farz ederek ödünç işlemin hemen başında ve sermaye adına, sabit faiz tahakkuk ettirir.Ayrıca kapitalizm, bugünkü mallarla gelecekteki mallar arasında meydana gelebilecek değer farklılaşmasını, bu farklılaşma her iki yönde de ortaya çıkabileceği halde, sadece borçlunun aleyhine gerçekleşeceğine karar verir ve ona faiz yükünü yükler.
İslam ise, ödünç verilen nakdi sermayenin getirisinin faiz şeklinde baştan tahakkuk ettirilmesini kabul etmez.Çünkü iktisadi şartlar daima dinamik ve değişken olduğundan, ödünç nakdi sermayedeki bu potansiyal üretkenliğin bilfiil gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini önceden bilmek, gerçekleşse bile ne kadar olacağını önceden kestirmek mümkün değildir. Dolayısıyla, belirlenen bu faiz haddiyle kesinleşen getiri arasında bir sapma olacaktır.Bu sapma ise, ya borçluyu ya da alacaklıyı incitecektir.Bu demektir ki, “İslam faizi kabul etmez” derken onun sermayedeki potansiyal üretkenliği değil, bu üretkenliğin fiilen gerçekleşmeden gerçekleşmiş gibi kabul edilerek, miktarının da önceden tespit edilmesini kabul etmediği anlaşılmalıdır.Şu halde islam’ın,”varsayım üzerine kesin hüküm bina etmek demek olan faizi” Yasaklamasının sebebi de, sermayede potansiyel olarak bulunan bu nema hakkında daha fiile çıkmadan verilen bu kesin hüküm ve onun ödünç alanla veren arasındaki taksimatının isabetinde aranmalıdır.
XVI. yüzyıldan itibaren büyük bir güç kazanan ve 19. yüzyılda küresel bir nitelik kazanan kapitalizm, İslam dünyasına da sirayet etmiştir. Müslümanların bu dönemde yaşadıkları mağlubiyet ve çaresizlik,kapitalizmin hakimiyetini peşinen kabullenme neticesini ortaya çıkarmıştır.Böylece, Kur’an, Sünnet ve İslam hukukuna yönelerek faize alternatif yeni sistemlerim geliştirilmesi gibi cehd ve gayret isteyen bir yola girmek yerine, faizi olduğu gibi kabullenmeyi tercih eden bazı Müslüman aydınlar, Kur’an’ın ruha ters düşen zoraki yorumlar başvurmuşlardır.Bunlar, faizin haram olmadığını iddia etmenin imkansızlığı ve kapitalizmede yenik düşmenin etkisi altında,ancak tek yol olarak, Kur’an’da yasaklanan asıl faizin, katlı ve fahiş nesie (veresiye almak) faizi olduğunu iddasına sarılmışlardır.
Faizin Temel Özelliği ve Kur’an Tarafından Yasaklanma Sebebi: Faizin, tarih boyunca gözlerinden kaçtığını düşündüğümüz, Kur’an’ın bize öğrettiği temel niteliği ve yasaklanma sebebi şudur:
“Faiz, her halükarda, kayıtsız; ister alan ister veren olsun, taraflardan birinin mutlaka zarara uğramasına sebep olur ve bu zararın önlenmesi de hiçbir şekilde mümkün değildir.”
Daha açık bir ifade etmek gerekirse,
“Faiz,kredi kullanılan teşebbüsün karla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı veya karla sonuçlanacaksa bile bu karın ne miktarda gerçekleşeceği önceden bilinememesine rağmen, faiz nisbetinin baştan tespit edilmesi sebebiyle, bu kredi kullanımından elde edilen sonucun taraflar arasında adil ve dengeli bir şekilde paylaştırma imkanının ortadan kalkması; neticede, ister veren olsun, taraflardan birinin mutlaka zarara uğraması ve zararın hiçbir şekilde önlenmesinin mümkün olmaması sebebiyle haram kılınmıştır.Nitekim Kur’an’daki ilgili ayet, “Eğer tevbe eder, faizden vazgeçerseniz, anaparanız sizindir.Böylece ne zulmetmiş nede zulme uğramış olursunuz” buyurmuştur. Bu ayetin muhalif manası şudur:”Eğer faizden vazgeçmeseniz ya zulmeder yada zulme uğrarsınız.”
Faizin temel karakteri onun kaçınılmaz ve önlenemez bir haksızlık sebebi olmasıdır.Faizin sebep olduğu bu haksızlık, bazen borçluya bazen alacaklıya olsa da, iktisaden birbirine mutlaka isabet eder.Faizin çeşidi ve oranı sadece bu haksızlığın yönünü ve derecesini etkiler, ama ortadan kaldırmaz.İnsan vicdanı, dolayısıyla dinler, haksızlığın hiçbir çeşidine taraftar olamazlar.Öylece, faiz haddinin yüksek veya düşük olması; faizin basit olmasıyla katlı/bileşik olması; kredinin üretim amaçlı olmasıyla tüketim amaçlı olması; faizi ödeyen veya alınan fakir veya zengin, yahut kişi veya kurum olması; bunun adına riba veya faiz denmesi… arasında haram faiz itibariyle hiçbir fark yoktur. Çünkü faizin haram kılınma sebebi olan ve onun insan vicdanını rahatsız eden,”taraflardan birinin mutlaka haksızlığa uğraması” hali bu sayılan hallerden her birinde vardır.
Demek ki, faiz oranının % 1 olmasıyla % 100 olması arasında fark yoktur.Çünkü, mesela % 1’lik faiz oranı borçluyu memnun edip alacaklıyı rahatsız ederken; % 100’lük bir faiz oranı da borç alanı rahatsız edip,borç vereni memnun eder.Geleceği görmek mümkün olmadığına göre her faiz oranı ve faizin her çeşidi, iki taraftan birini incitecek ve haksızlığa ve haksızlığa uğratacaktır.Faiz, iki tarafıyla da kesen bir bıçağa benzetilecek olursa, o bazen borçluyu bazen alacaklıyı keser,yani zarar uğratır.Çünkü geleceği görmeden belirlenen herhangi bir faiz oranı sermayenin öngörülen getirisi anlamına geldiğinden, gerçekleşen getirinin bu öngörülen getiriden sapması halinde-ki bu sapma muhakkak olur- ya borçlu yada alacaklı zarar görür.
Faizli bir toplumda hiçbir zaman toplumun bir bütün olarak sevinmesi veya üzülmesi mümkün değildir.O, toplumu borç verenler ve alanlar olarak ikiye böldüğünden, herhangi bir faiz oranında bir gurup sevinirken diğer gurup mutlaka üzülecektir.
Kur’an Ayetlerinde Faiz: Kur’an’da faizle ilgili ayetler dört ayrı yerde gelmiştir.Bunlar sırasıyla Rum,Nisa, Al-i İmran ve Bakara sureleridir.Birbirlerinden farklı zamanlarda inen bu Kur’an ayetleri faizin yasaklanmasında aşamalı bir yol takip etmiş; önce faize karşı önce sitemde bulunarak kötülemiş,sonra yasaklamış, sonra Allah ve Rasulü’ne harb açma tehdidine kadar varan bir şiddet göstermiştir.
1 – Gerçekten ilk gelen ayetlerde faiz yasaklanmamış, kötülüğü’ne dikkat çekilmiştir.
2 – İkinci kısımda inen Ayet’lerde kendilerine yasak olduğu halde faiz yiyen Yahudilerin düştükleri acıklı durumu gözler önüne serilmiştir.
3 – Üçüncü ayette faiz yasaklanmış.
4 - Dördüncü grup ayetlerde yasağın şiddeti nihayet noktasına varmıştır.
Faizin zararı yalnızca alıp verene değil, şer ve bela yönüyle zararlı tesirleri doğrudan doğruya bütün topluma dokunur.Hadis-i şeriflerinde: “Yemeyene bile onun tozu isabet eder” buyuran Hz.Peygamber (as ) faizin zararlarının umumi olduğunu ortaya koymuştur.
1-“Başkalarının mallarında artış olsun diye verdiğiniz faiz Allah katında artmaz; ama Allah’ın hoşnutluğunu dileyerek verdiğiniz zekat, işte bunu verenler,verdiklerinin karşılıklarını kat kat artırırlar.”
Mekke’de nazil olan bu ayet faizi hedef alan ilk ayet olarak bilinmektedir.Gariptir ki, bu ayet nazil olduğunda, Hz. Peygamber (as) ve Ona tabi olanlar Mekke’de davet edildikleri imandan kaçan kavminin yüz çevirme engellemeleriyle yüz yüze idiler.Buna rağmen Hz. Peygamber (as) onlara faizin kötülüğünü anlatmaktan geri kalmıyordu.
2- “Yahudilerin ellerinden çıkan zulüm, Allah yolundan çok yüz çevirmeleri ve yasaklandığı halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yollarla yemeleri sebebiyle, aslen onlara helal kılınmış olan güzel şeyleri onlara haram kıldık ve onlardan küfredenlere elim bir azab hazırladık.”Bu ikinci grup ayetler, Yahudilerden, onların yaptıklarından ve buna mukabil hak ettikleri cezadan bahsetmektedir.Ancak Yahudilerin ileri gelenleri bu ilahi emri saptırarak bu haramın ancak Yahudiler arasında geçerli olup, Yahudi olmayanlardan faiz alınabileceğine hükmetmişlerdir. Nitekim Muharref Tevrat’ta (Tensiye, el-ıslah,23/19-20) şöyle geçmektedir: “Kardeşine faiz karşılığı borç verme; gümüşü, yiyeceği veya faiz karşılığında ikraz edilebilecek hiçbir şeyi faizle borç verme. Yabancıya faizli ödünç verebilirsin.Lakin kardeşine faizli ödünç verme.”
3-“Ey inananlar! Kat kat artırılmış olarak faizi yemeyin,Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.” Faizi kesin olarak yasaklayan ilk ayet budur.”Yemeyin” ifadesiyle yasak nihai gayesine ulaşırken, tabir olarak ‘faiz yemek’ ifadesinin seçilmesi yasağın şiddetini göstermektedir. ‘Faiz yiyici’sıfatıyla tavsif edilmekten pek çekinen Araplar üzerinde bu kelimenin tesiri düşünüldüğü zaman, onlara yöneltilen bu hitaptaki yasaklamanın şiddeti anlaşılabilir.Zira cahiliyet dönemlerinde bile faizi iğrenç kabul eden Araplara bu iğrenç olan faizi ‘almayın’ yerine ‘yemeyin’ ifadesinin seçilmesi Kur’an’ın bu yasak konusunda ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor; iğrenç bir kazanç ve onu yemek.Müfessirler bu ayette geçen ‘kat kat artırılmış olma (Ed’af-ı mudaafe)’ vasfının faiz yasağının sınır ve şartlarının belirtilmesi amacıyla değil, Arapların o günlerde en çok uyguladıkları bir faiz adedinin açıklanması amacıyla zikredildiği konusunda müttefiktirler.Bu ayetle faizin katlı şeklinin yanında diğer bütün şekiller ve faizin bizzat kendisi yasaklanmıştır.
Bu ayet, Uhud Savaşı’nın akabinde nazil olmuştur.Nitekim, bu ayetten önceki ayetler Uhud Savaşı’nı anlatmaktadır.Bu ayetin, faiz paralarıyla ordu hazırlayan müşriklere karşı Müslümanların da aynı yola başvurmaya kalkışmaları üzerine Cenab-ı Hakkın onları bundan men etmek için bu ayeti indirdiği, dolayısıyla Müslümanların bu sebeple Uhud Savaşı ‘nda musibetlerle karşılaştığı ifade edilmektedir.Bu ayetten çıkarılan hükme göre; faizin, hayvanların yaşında katlama, vadede katlama ve aylık gelir şeklinde, muhatapların faiz kelimesiyle bilip anladıkları, örf haline gelmiş bütün şekil ve suretleri tamamıyla yasaklanmıştır.Nitekim bu ayetten sonra nazil olan ve alacaklısının borçlu üzerindeki hakkının, hiçbir fazlalığa yer vermeksizin sadece anaparaya taalluk ettiğini açıklayan Bakara suresindeki ayetlerin, ed’af-ı mudaafe (kat kat artırılmış) ayetindeki yasağı teyid ederek; Allah’ın emrine muhalefet edene karşı tehdit ve ceza ile yüklü olarak geldiklerini örüyoruz.
4- “Faiz yiyenler, kendisini ancak şeytan çarpmış kimse gibi kalkacaklardır; bu onların, ‘Alış-veriş de faiz gibidir’ demeleri yüzündendir.Oysa Allah alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kendisine Rabbinden öğüt erişip faizden vazgeçen kimseye gelince, bundan önce aldığı onundur ve işi Allah’a kalmıştır.Faize tekrar dönenler ise, cehennemlik olarak orada ebedi kalacaklardır.’’ “Allah faizi mahveder, sadakaları ise artırır,Allah, (haramda ısrar eden) hiçbir günahkar ve koyu inkarcıyı sevmez.” “İman edip yaralı işler işleyen, namaz kılan ve zekat verenlerin, Rableri nezdinde mükafatları vardır.Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” “Ey iman edenler! Allah’tan korkun.Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin.” “Böyle yapmazsanız, Allah ve Peygamberi tarafından açılacak bir savaş ile karşı karşıya kalacağınızı bilin.Faiz almaktan tevbe ederseniz, ana sermayeniz sizindir.Böylece ne haksızlık etmiş, ne de haksızlığa uğramış olursunuz.“Borçlu sıkıntıda ise genişliğe bekleyin.Bununla beraber, eğer bilirseniz, alacağınızı bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.”
Veda Hutbesinde Faiz: Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin.Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır.Allah böyle hükmetmiştir.İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir.Lakin anaparanız size aittir.Ne zulmediniz, nede zulme uğrayanız.
Kısaca Bankacılık Sistemi
Banka kurumunun ilk örnekleri Mezopotamya, eski Yunan ve eski Roma’da görülmüştür.Yahudiler, Hz.Musa’nın getirdiği dinin özünü kaybederek şer’i delillerden uzaklaşmışlar, alış-verişlerini mabedin içinde yapacak kadar ileri götürmüşlerdir. Bu toplumun yüzünü tekrar manevi değerlere çevirmek ve onlara yeni bir ruh kazandırmak için gelen Hz. İsa (a), Matta incilinde belirtildiğine göre, bir gün mabede girmiş ve mabedde alınıp satılan her şeyi ortadan kaldırarak, sarrafların mabed içindeki masalarını da devirmiştir. Bu gün dünyada hakim olan Batı medeniyetinde mali sektörün kalbi durumunda olan banka kurumunun geldiği noktanın Hz. İsa’nın ruhunu rahatsız etmediğini söylemek zordur.2008 yılının ikinci yarısında yaşanan ve dünyanın en güçlü bankaların iflası ile kendini gösteren küresel mali kriz vakası, Hz.İsa’nın mabeddeki banker masalarını devirmesi olayını hatırlatmadan edemiyor.
Bankacılık temel yapısı itibariyle faizsiz bankacılığı, parasal işlemlerle mal ve hizmet hareketlerinin birbirine sıkı sıkıya bağlandığı, her para hareketinin mutlaka bir mal veya hizmete karşılık geldiği; gelirin ise, kar ve zarar ortaklığı esasına göre bölüşüldüğü bir sistem olarak tanımlamak mümkündür.
Yasaklanmış Satışlar: İslam Alıcı veya satıcının zarara uğradığı veya zarara uğrama ihtimali bulunan, belirsizliğe dayalı satışları yasaklamıştır.Bu çerçevede; mevcud, mütekavvim ve teslimi mümkün olmayan şeylerin satımı, aldanma veya aldatmaya sebep olan bey’u’l- garar adı verilen satışlar yasaklanmıştır.
Kaçmış devenin, kuşların, olgunlaşmanın mahsulün ve doğmamış yavrunun satılması bunlara örnektir.Bu satışlar şans oyunlarına ve kumara benzer.Bu konuda Hz.Peygamber (as): “Elde mevcut olan bir şeyle mevcut olmayan bir şeyi mübadele etmeyin” buyurmuştur. Enes bin Malik’in rivayetinde şöyle buyurulmuştur.“Rasulullah (as) muhakele, muhadara, mülamese, münabeze, müzabene satışlarını yasakladı.”
Muhakale, samandan ayrılmış hazır buğdayla başaktaki buğdayın tahmin edilerek mübadelesidir.
Muhadara, başak tutmamış yeşil ürünün satışıdır.Ancak Ebu Hanife, müşteriye tanınacak muhayyerlik hakkı ile bu satışı caiz görürür.
Mülamese, dürülü bir kumaş ve elbiseyi sadece yoklamakla satmaktır.
Münabeze, bohçalanmış elbiselerin görmeden satılmasıdır.Ebu Hanife görme muhayyerliği ile bu satışı caiz görür.
Müzabene, ağacındaki yaş hurmayı kuru hurma ile mübadele etmektir.
Bu mübadelelerin hepsi bey’ul-garar sayılır.Çünkü hepsinde bedellerin miktar ve niteliklerinde belirsizlik söz konusudur.Alış-veriş sonunda taraflardan birinin haksız kazanç elde etme veya aldanma ihtimali vardır.Anlaşmazlık ve niza doğabilir.Bu sebeple bu satış türleri yasaklanmıştır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 5 Mayıs 2013 Ajans Bartın
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.