22 Kasım 2024
  • Bartın11°C
  • Ankara14°C
  • Bolu15°C
  • Kastamonu9°C
  • Zonguldak17°C
  • Karabük16°C

CHP EKONOMİDEKİ YOL HARİTASINI BARTINLI İŞ İNSANLARI İLE PAYLAŞTI

CHP Ekonomi Masası, ekonomik krizin etkilerini yerinde tespit etmek amacıyla yeni yılla birlikte il ziyaretlerine yeniden başladı.

CHP Ekonomideki Yol Haritasını Bartınlı İş İnsanları İle Paylaştı

10 Mart 2022 Perşembe 13:30

CHP Ekonomi Masası, ekonomik krizin etkilerini yerinde tespit etmek amacıyla yeni yılla birlikte il ziyaretlerine yeniden başladı. CHP Sözcüsü Faik Öztrak başkanlığındaki Ekonomi Masası, bu ziyaretler kapsamında bugün Bartın’a da geldi. Bartın’da iş dünyası ve STK temsilcileriyle bir araya gelen Öztrak, çiftçileri, emekçileri ve esnafı dinleyerek, çözüm önerilerini anlattı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ekonomideki yol haritasının detaylarını Bartınlı iş insanları paylaşan Öztrak, misafirperverlikleri için teşekkür etti. Ekonomideki son gelişmeleri detaylı bir şekilde anlatan CHP’li Faik Öztrak, CHP milletvekillerinin birkaç ay önce Türkiye’nin dört bir yanına ziyaretlerde bulunduğunu anımsatarak “Saray krizi inkâr etse de millet krizi iliklerine kadar hissediyor. Mızrak artık çuvala sığmıyor” değerlendirmesinde bulundu.

“Türk ekonomisinin kırılganlığını daha da arttırdı”

Ülkenin 4 krizi birlikte yaşadığını, bunlardan ilkinin de ekonomi olduğunu belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztrak, bugün yaşanan önemli krizlerden birinin Rusya ile Ukrayna arasında olduğunu söyledi. Ekonomimizin kötü yönetilmesiyle birlikte Rusya-Ukrayna savaşına hazırlıksız yakalandığımıza dikkat çeken CHP’li Öztrak, enflasyona ilişkin de açıklamalarda bulunurken konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Bugün ülkemizde 3 hatta şimdi 4 büyük krizi birlikte yaşıyoruz. Bir büyük krizimiz ekonomik kriz, büyüme modelimiz tıkandı. Büyüme modeli aslında 2013 yılında tıkandı, hangi büyüme modeli? Sıcak parayla ekonomi, dışarıda sermaye bulduğu sırasında sıcak parayla ekonomiyi şişirdik bunun adına da büyüme dedik ama üretmeden ürettiklerini aktarmadan bunun sürdürülebilir olmadığını da çok açık seçik net bir şekilde görüyoruz. Ama 2013’ten itibaren de göstergelere baktığımızda da bu patinajı görmeye başlamışız ikincisi Türkiye’deki tek kişilik sistem diyelim, tek kişilik rejime geçiş süreci 2014 yılında başladı 2018 de yine gerçekleşti. 2018’den itibaren kurumları çok çirkin şekilde tahrip edildiğini ve devletin mevcut kurumsal yapısıyla da bu sıkıntıların üstesinden gelemeyeceği açık seçik ortaya çıktı. Devletin köklü kurumlarının hepsi birer birer yok oldu. Üçüncüsü pandemi yani küresel salgındı. Özellikle2021de 2020 de tüm bu krizlerin üstüne gelen bu salgın. Bu küresel salgında maalesef hükümetin izlediği politikalar Türk ekonomisinin kırılganlığını daha da arttırdı.

275495996-535219747960122-5506188236194767105-n.jpg

“Ucube sistem!”            

Temel özellik de şu; Türkiye bu küresel salgın sürecinde esnafını, sanayicisini, çiftçisini bütçeden desteklemek yerine borç vererek bu süreci atlatabileceğini zannetti. Ve bunun sonucunda da finansal isimdeki kırılganlıkları daha da arttırmış oldu. Ve bugünde yaşadığımız önemli krizlerden bir tanesi Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş daha tam etkilerini görmedik. Şuana kadar yaşadığımız, şuana kadar gördüğümüz, şuana kadar açıklanan rakamlar bunların hepsi Ukrayna ve Rusya krizinden önce gerçekleşmiş olan rakamlar. Ve tabi bugün gördüğümüz konu şu bugüne kadar izlenen politikalar ekonomimizi iç ve dış gelişmeler karşısında tamamen savunmasız bırakmış vaziyette. Şimdi Türkiye’de uygulanan ucube sistem neden ucube sistem diyorum, gerçekten ucube bir sistem dünyada buna başkanlık sistemi deseniz bu başkanlık sistemi değil. Böyle bir başkanlık sistemi yok. Başkanlık sistemlerine dönüp baktığınız zaman onlarda devletin denge mekanizmaları çalışıyor. Dünyanın hiçbir yerinde de bizdekine benzer bir sistem yok. Şimdi peki ne oldu bu sistem uygulanmaya başladı? Bu sistem Türkiye’yi bu rejim 10 yıl geriye getirdi. Yine her şeyden önce bugün hala söyleniyor 2023 hedeflerimiz var. 2023 hedeflerimiz dönüp baktığımız zaman 2011 yılında seçimden önce bu 2023 hedefleri tespit edildi. Sonra devletin resmi dokümanına devredildi. 2023’te gayrisafi yurtiçi hasılamız 208 dolar olacak. Bunu çünkü orta vadeli programda da yapıyorlar. 925 milyar dolar oldu şimdi yarı yarıya düşmüş, gerçekleştirememişler. Kişi başına gelir 25 bin dolar olacaktı, 10 bin dolar oldu. O da yarı yarıya düşmüş. İhracat, ihracatımız çok iyi diyoruz evet zaten eğer ihracatı arttıracaksak her yıl rekor kıracağız ama hedefimiz neydi 500 milyar dolar ne yapabiliyoruz 242 milyar dolar yarıdan bile az hani övündüğümüz ihracat şöyle ihracat böyle tutturamıyoruz. İşsizlik bir tek işsizlik oranını ikiye katlamışız yüzde 5 demişiz 2023 yılında olacak demişiz ama bugün orta vadeli programda işsizliğin yüzde 11,4’te kalacağı söyleniyor dolatışıyla burada büyük başarısızlık var.  Aslında az önce söylemiştim ekonomideki patinaj 2013ten sonra başladı diye 2013’te Türkiye’nin gayrisafi yurtiçi hasıla 958 milyar dolar 2021 yüzde 11 büyüdük, gerçekleşme 802 milyar 700 milyon dolar düşme 155 miyar 300 milyon yani 2013’ten 2021 yılına kadar cebimizden 155 milyar dolar alınmış kışı başı gelirimiz 12 bin 582 dolardan 12 bin 539 dolara düşmüş dolar kuru 1 lira 90 kuruşmuş 2013 yılında, 2021 in ortalama dolar kuru 8,98 kuruş, şimdi 14 oldu. Enflasyon 2013’te yüzde 7,4’müş, 2021 sonunda yüzde 36,1 Şubat ayında yüzde 50’yi geçti. İşsizlik olmuş 2021 ortalamasından yüzde 12 hala daha yüzde 12 civarında işsizlik.

“Ciddi bir güven problem yarattı”

Aslında Türk ekonomisi 2018 in başlarında bugün AK Parti Genel Başkanı Londra’da şunu söyledi; faiz sebep enflasyon sonuçtur. Ortalık birbirine giriyor. Çünkü böyle bir şey yok, ortalık karışınca geri adım attı. 2018 ilk söyleyişler. Ancak çok ciddi bir güven problem yarattı. Güven kuralını aşabilmek için Türkiye’de yönetim bir sahte istikrar izlenimi verebilmek için Merkez Bankasının döviz kasasını önce borçlu 128 milyar dolar arttı bugün de devam ediyor en az 30-40 milyar daha buharlaştırıldı. Merkez Bankasının arka kapısından açıklama yapılmadan kamu bankaları eli ile satıldı. Sanki döviz kuru etkilenmiyormuş izlenimi vermek için. Ama ardından 2021’in Eylül ayına kadar 2018’in başından Eylül ayına kadar 3 tane Hazine ve Maliye Bakanı değişti. Eylül ayına kadar yine bu sene 4 tane Merkez Bankası Başkanı değişti. Talimatta faiz sebep enflasyon sonuçtur teorisini doğrulayabilmek için talimatla, politikacı faizi düşürüldü ama piyasa faizleri, döviz kuru ülkenin risk birimleri enflasyon, işsizlik, çığırından çıktı. Hükümet açıkçası bir döviz krizinin çıkmasına neden olacak bir ortam yokken yanlış ekonomik politikaları yanlış para politikası nedeniyle döviz krizine neden oldu. İpin ucu elden kaçtı, paniklediler ve bütçenin altın bir kur korumalı mevduat diye bir bomba koydular güya kur korumalı mevduatta tür kirasının değer kaybetmesinin önüne geçeceklerdi. Ama şunu hiç dikkate almadılar bu yıl 2022 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Bankasının faizi arttırılacağı kesinleşmişti.

“Daha da büyük bir yükün altına girdik”

Onlar faizi arttırırsa biz faizi düşürürsek bunun Türk lirası üzerinde ilave baskı yaratacağını hiç dikkate almadılar. Yine 2 yıldır Ukrayna ve Rusya’da savaşa tutuşabileceğini gündemdeydi ama buna rağmen kur korumalı mevduatı getirdiler ve gerçekten bir koşullu yükümlülüğü daha bütçenin üzerine yüklediler. Şimdi kur korumalı mevduat getirdiği günden bu yana kadar 539 milyar liraya ulaştı. Getiriliği gün ortalama kur 13 lira 38 kuruştu, bugün 14 lira 50 kuruşu aştı. 14 lira 50 kuruştan hesap yapsak bunun Hazineye maliyeti şöyledir; banka yüzde 17 faiz üretecek eğer kur sizin o gün yatırdığınız kurun üzerindeyse ve de bu yüzde 17 buna yetmiyorsa aradaki farkı ben ödeyeceğim diyor Hazine. Şimdi Hazine’ye binen yük, aslında bir kısmını da Merkez Bankası ’ben ödeyeceğim’ diyor, 25 milyar Türk Lirası. İlk 3 ayda. Bir de buna tatlandırıcı olarak getirdikleri vergi indirimleri var ki onları da eklerseniz maliyeti 30 milyar lirayı aşıyor. Peki, aslında bu Kur Korumalı Mevduat ne? Aranızda yaşı bana yakın olanlar rahmetli Turgut Özal dönemini hatırlarlar.  Turgut Özal, Dövize Çevrilebilir Mevduatın son kuruşunu da ödedi ve kaldırdı. Bunu da kaldırırken dedi ki, ‘70’li yıllarda kendilerini uyanık sananlar böyle bir yol buldu ve tam 221 bankaya borçlandık. Türkiye bunları ödeyemedi. İnşallah gençlerimiz bunlardan ders alır. Gelecek nesilleri altından kalkamayacakları yük altına sokmaz.’ O dönemki Dövize Çevrilebilir Mevduatın, bu Kur Korumalı Mevduattan çok da farkı yok. Daha 3 ay geçti 30 milyar TL’den daha da büyük bir yükün altına girdik.

275554357-535219504626813-5104618392948601782-n.jpg

“Rusya-Ukrayna savaşına biz hazırlıksız yakalandık”

Ya ekonomi çok kötü yönetildi ve Rusya-Ukrayna savaşına biz hazırlıksız yakalandık. Rusya 2012 yılında Kırım’ın ilhakında kendisine yapılan ambargolardan ders almış ve ekonomisinin dayanıklılığını artıracak tedbirleri de almış. Kamuda mali disiplini artırmış, ekonomide dolarizasyonu azaltmaya çalışmış, geçtiğimiz yıl 120 milyar dolar ödemeler dengesi fazlası vermiş, Rus Merkez Bankası’nın dolar rezervleri 640 milyar dolar ile rekor kırmış. Bunu kullanamayacak, şöyle olacak, böyle olacak, ambargo filan derken öyle görünüyor ki alınan tedbirler neticesinde Ruslar alınan bu ambargo tedbirlerinden çok fazla etkilenmiyorlar. Şimdi gazı filan kesmeye kalktılar. Sürekli ilave bir takım tedbirleri daha koyuyorlar.

“Üretici enflasyonu ise son 27 yılın rekorunu kırdı”

Peki, biz ne yapmışız? Saray Hükümeti ne yapmış? Hiçbir önlem almamış. Sadece günü geçirmeye çalıştılar. Hani rahmetli Erbakan’ın deyimiyle sadece pansuman yapmış. Para politikasını etkisizleştirmişler ki bunu Bakanın kendisi de söyledi. Kamuda mali disiplin bozuldu, ekonomiyi dolarize etmişler. ‘Dış açığı kontrol ediyoruz’ dediler ama edemediler. Şu anda Ocak’ta Şubat’ta dış açık rekorlar kırıyor ve Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 50 milyar dolar açık veriyor. Enflasyon bunun sonucunda azdı. 2022 yılının ikinci ayında TÜFE yüzde 54,4 oldu. Bu son 20 yılın en yükseği. AK Parti bundan 20 yıl önce iş başına geldiğinde kendisine devredilen enflasyon yüzde 29,75’ti. Şimdi yüzde 54,4. Üretici enflasyonu ise son 27 yılın rekorunu kırdı. AK Parti iş başına geldiğinde o zaman Toptan Eşya Fiyatları Endeksi vardı. Toptan Eşya Fiyatları Endeksindeki artış yüzde 30,84’tü. Şimdi yüzde 105. Asgari ücret yüzde 50 arttırılmıştı. 2 ayda açlık seviyesi sınırının altına indi. Üretici ve tüketici fiyatları arasındaki farka dikkatinizi çekmek istiyorum. Arada 51 puan fark var. Bu şu demek üreticinin fiyatı, şuanda piyasada gördüğümüz fiyattan 51 puan daha fazla artık. Esnaf bunu bir şekilde vatandaşa yükleyecek.

“Temel sebep kötü yönetim ve beceriksizlik”

‘Dışarıda enflasyon var. Bütün dünya enflasyonla boğuşuyor.’ Evet bütün dünya enflasyonla boğuşuyor. Ama bizdeki enflasyonun temel sebebi kötü yönetim. OECD ülkeleri ki bizde bu teşkilatın üyesiyiz  bu ülkelere baktığımızda bizden sonraki en yüksek enflasyon yüzde 12,4 ile Litvanya’nın. ‘Enerji fiyatları bütün dünyada artıyor.’ Evet enerji fiyatları bütün dünyada artıyor. Ama Türkiye’de enerji fiyatları dünyanın kat ve kat üstünde artıyor. Dolayısıyla Türkiye’deki enerji fiyatları artışının arkasındaki temel sebep beceriksizlik. Aynı şey gıda fiyatlarında da öyle. Biz hem enerji hem gıda hem de enflasyonda OECD şampiyonuyuz. Artık OECD ortalama fiyat açıklarken şunu yapmaya başladı; Türkiye dahil, Türkiye hariç. Çok uzun yıllar önce bunu yapardı, yeniden aynı sisteme döndü. Türkiye çok ciddi bir devalüasyon yaşadı, o devalüasyon sonunda ‘Artık biz ihracata dayalı olarak büyüyeceğiz’ dendi. Ama Dünya Bankasının yapmış olduğu araştırmalara göre; Türkiye’de enflasyon 3 ay sonra etkili olmaya başlıyor, etkisi de 2 yıl devam ediyor. Biz döviz kurundan gelen rekabet gücünü 2 ayda tüketmişiz. Bunun nedeni ise enflasyon. 2022’nin 1. Ayında dış ticaret açığımız yüzde 53,4. 2022’nin 2. Ayında da 158 milyar 100 milyon. Bunlar hep rekor açıklar. Savaşa, Dolarize edilmiş bir ekonomiyle yakalandık. Kur Korumalı Mevduat dediğimiz şey Dolarizasyonu daha da arttırıyor. Bu arada Merkez Bankasını  döviz kasası 43 Milyar Dolar açık veriyor. Türkiye ekonomisi gerçek anlamda 70 Cent’te muhtaç. Havuz müteahhitlerine verilen garantiler, bunun üstüne Kur Korumalı Mevduatı koydu. Dış borçlarımız var. Bütün bunlara baktığımız zaman Türkiye kamu kesiminde çok ciddi bir Dolardaki değişikliklerden etkilenme olayının olduğunu görüyoruz.

“Türkiye’nin riskleri sürekli artıyor”

Dünya Bankasının raporunda diyor ki ‘Türkiye’nin ihracatında son dönemde görülen artış büyük ölçüde nalbur fiyatları ithalatını Çin’den dava avantajlı fiyatlarla Türkiye’nin yapmasından kaynaklanıyor. Avrupa’ya biz malı Çin’den daha ucuza gönderebiliyoruz. Ama hem petrol fiyatlarındaki artış hem de Rusya-Ukrayna krizi bizim bu avantajımızı da kaybetmemize neden oluyor. Bütün bunların sonucunda Türkiye’nin riskleri sürekli artıyor. Bir kere bizim risk birimimiz bize benzeyen ülkelerin risk biriminin üstünde. Paramızın değer kaybı bize benzeyen ülkelerin paralarının değer kaybı yüksekliğinde ikinci sıradayız. Benzer ülkelerin tahvil faizlerine baktığımız zaman tahvillerdeki artışta da Rusya’dan sonra ikinci sıradayız. Bu ekonominin dış şoklara karşı ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.

“Mevcut yönetime güven, ekonomik ve politik istikrar kalmamış vaziyette”

Tüm bu sorunlara rağmen Türkiye’nin hala çok önemli üstünlükleri var. Türkiye 4,5 saat uçuş mesafesinde 58 ülkeye, 1,5 milyar nüfusa, 22 trilyon Dolarlık pazara erişebiliyor. Bugün dünyada arz zincirlerinin kısaltılmaya başladığı bir ortamda biz aslında müstesna bir yerdeyiz. Ama bu müstesna yerin gerektirdiği yönetimi bir türlü gösteremiyoruz. Nüfusumuz genç, demografik fırsat penceremiz açık. Bu büyük bir avantaj ama biz bu avantajı kullanamıyoruz. Genç nüfusumuzu yetiştiremiyoruz, yetiştirdiğimiz insanları da dışarıya kaçırıyoruz. Kaçırdıklarımızın arkasından da ‘Güle güle gitsinler’ diyoruz. Aslında dünyadaki gelişmeleri okuyabilsek, elimizdeki potansiyeli harekete geçirebilsek orta gelir dediğimiz tuzaktan çok rahat çıkıp süratle 20 bin Dolar seviyesine ortalama gelirimizi getirebiliriz. Avrupa bölgesinin de en büyük üretim üssü olabiliriz. Refahı ve demokrasiyi arttırarak Küresel Mutluluk Endeksinde yukarılara tırmanabiliriz. Bütün bu fırsatlardan yararlanabilmemiz için Türkiye’nin yepyeni bir stratejiye ihtiyacı var. Mevcut yönetime güven, ekonomik ve politik istikrar kalmamış vaziyette. Ekonomideki riskler sürekli artıyor ve yüksek enflasyon nedeniyle de yoksulluk patlamış vaziyette. Yüzde 8-9’lara kadar düşürdüğümüz Mutlak Yoksulluk Oranı yüzde 12-13’lere kadar yükselmiş vaziyette.

“Bu sistem cebimizi boşaltıyor”

Polatlı’da yaptığım sunumları hatırladım. Oradaki çiftçi ayağa kalktı dedi ki; “Biz kral istemiyoruz kural istiyoruz.” Hakikaten kral olan yerde kural olmuyor. Bugün Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri bu. Liyakatlik yok, keyfi yönetim var işte sonuçta bu oldu. Yatırım yok, iş yok, aş yok. Önümüzdeki dönemde yapacağımız seçimde sadece yönetimi değiştirmeyeceğiz. Aynı zamanda sistemi de değiştireceğiz. Çünkü bu sistem cebimizi boşaltıyor. Bu tek kişilik yönetim Türkiye’de insanların cebini boşaltıyor. Özellikle bu son dönemde 6 tane muhalefet parti yuvarlak masa etrafında bir araya gelerek nasıl bir sistem getireceklerini açıklamalarının, ülkenin çok büyük bir şansı olduğunu düşünüyorum. Baktığımız zaman acilen almamız gereken bir takım önlemler var. Öncelikle Merkez Bankası Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı derhal görevden alınmalı. Talimatla faiz indiren bir Merkez Bankası Başkanı. Hazine ve Maliye Bakanı önce Şubat ayına randevu verdi enflasyon düşecek dedi tutmadı. Yaz aylarında enflasyon düşecek dedi o da tutmadı. Şimdi yılsonuna randevu veriyor. Dolayısıyla onun da artık güvenilirliği kalmadı. Merkez Bankasının araç bağımsızlığına mutlaka saygı duyulmalı. Eğer enflasyonu düşürmek istiyorsanız Merkez Bankası enflasyonu düşürmeyle ilgili araçları hükümetin günlük müdahalesine uğramadan yapabilmeli. Üzerine kurulduğu tüm tahminler çöken, harcama yapısı itibariyle bugün memleketin derdine derman olmayacağı açık seçik belli oluyor. Özellikle sıkıntıya giren kesimlere yönelik yeni bütçeye göre artırılmalı. Ekonomide istikrar sağlandıktan sonra onunla beraber ülkemizin büyüme potansiyelini kendine getirecek bir reform hamlesi başlatılmalı. Bu hükümet bunu yapabilir mi? Hayır yapamaz. Kendileri de söylüyorlar metal yorgunluk. Ülkeyi ve ekonomiyi yönetme yetilerini tamamen yitirmiş vaziyette bunları yapabilmesi mümkün görünmüyor.

“Üreticiye destek verilmeli”

Ülkenin bugün en önemli sorunlarından biri gıda. Gıda enflasyonu. Genel Başkanımız gıda krizi geliyor diye diye dilinde tüy bitti. Gıda enflasyonuyla mücadele ilgili bir takım adımların mutlaka atılması lazım. Ülkenin ihtiyacı ve ihracatı çerçevesinde tarımsal üretimi hemen planlamak gerekiyor. Ürün desteklenerek, tohumlar çiftçilere ucuz dağıtılmalı. Tarımda kullanılan mazota ve sulama da kullanılan elektrikte vergi kaldırılmalı. Desteklerin tarım kanununun emrettiği şekilde denildiği gibi en az yüzde 1 kadar verilmesi sağlanmalı. Çiftçi borçları hafifletilmeli, faizin silinmesi anaparanın uzun vadeye yapılandırılması gerekir. Türkiye’nin bugün bu sıkıntılardan çıkabilmek için 4 ayaklı bir stratejiye ihtiyacı var. Bu stratejiyle ülkemize istikrarı getirebilmek ve ülkenin önündeki fırsatları değerlendirebilmek mümkün. Bu stratejinin birinci ayağı, ülkede adaleti sağlamaya, demokrasiyi güçlendirmeye ve can-mal güvenliğini koruyacak tedbirlerden oluşuyor. Türkiye hızla ‘güçlendirilmiş parlamenter sisteme’ geçmeli. Yargı bağımsız hale getirilmeli, millete ve onun değerlerine hesap veren bir hükümet olmalı. Milleti kucaklayacak tarafsız bir Cumhurbaşkanı’na mutlaka ihtiyacımız var. Milletvekilini millet seçmeli. Ekonomiyi sıcak parayla şişiren değil, üreterek, verimlilikle zenginleştiren bir büyüme stratejisini uygulamak zorundayız. Bunun için iç ve dış tasarrufları üretime yönlendirmeliyiz. Dijital ve yeşil ekonominin sunduğu fırsat ve imkânları en etkili biçimde kullanmak zorundayız. İş gücümüzün verimliliğini, ekonomimizin yarışma gücünü artıracak adımları hızla atmalıyız.

“Gençlerimizi işsiz bırakma lüksümüz yok”

Eğitimi iş gücü imkânına göre ve dünya ekonomisini kazandıracak şekilde hazırlamalıyız. En önemlisi sermayemiz olan gençlerimizi işsiz bırakma lüksümüz yok. Yurtdışına gönderme lüksümüz ise hiç yoktur. Derhal bir stratejik planlama teşkilatını kurmalıyız. Ülke ekonomisinin gerçek durumunu buradaki uzmanlar eliyle mutlaka tespit etmeliyiz. Bunlar hızla atılması gereken adımlar. Kamu ve özel kesim arasında çağımızın değişen şartlarına uygun, yeni bir diyalog, yeni bir kurumsal iş birliğini geliştirmeliyiz. Sağlık ve gıda gibi temel alanlarda kamusal yaklaşımlarla ülkemiz kendi kendine yeter bir hale getirilmeli. Bütün dünya şuan bunlarla uğraşıyor. Devletin derleyici ve düzenleyici fonksiyonlarından en etkili bir şekilde yararlanmalıyız. Esnaf Bakanlığı derhal kurulmalı. Ekonomik ve sosyal konsey düzenli olarak toplanmalı. Üçüncü ayak büyümenin önü açılmalı. Kimseyi dışarıda bırakmamalıyız. Kimseyi dışlamamalıyız. Zenginliği hakça paylaşma ihtiyacı var. Hızlı büyüme için, büyümenin kapsayıcı olması gerektiği, dünyanın kabul ettiği bir husus artık. Bunun uluslararası para fonunun denge aralığında ve her yerde görüyorsunuz. Adil bölüşüm için birinci şart, örgütlü toplum olması gerekir, işçi işveren sendikaları, örgütler bunlar pazarlık sürecinde herkesin refahtan pay almasını sağlayan oluşumlar. Çalışma hayatına ilişkin normları uluslar arası standartlara taşımamız lazım. Özel durumları nedeniyle dışlanan kesimlere devlet sahip çıkmalı. Emeklilerimizin büyümeden pay alması sağlanmalı. Aile destekleri, sigortasız bu ülkede hiç kimse, tek bir çocuk yatağa aç girmemeli. Çocuk doğduğun andan itibaren fırsat eşitliğine sahip olmalı. Devlet çocuğa doğduğu andan itibaren gerekli destekleri vermeli. Bozmadan, yok etmeden, kesintisiz sürdürülmeli. Yaptığımız işlerin sürdürülebilir olması lazım. Ekosistem hakkı anayasal bir hak olmalı. Avrupa Birliğinin yeşil mutabakatına uyum, karbon emisyon sınırlarına uyum, hem çevreye saygı hem de ihracatı sürdürülebilmesi için şart. Kurumları tahrip etmemek, şartları yeniden güçlendirmek şart. Düzenleyici ve denetleyici kurumlar üzerinden siyasetin gölgesinin derhal kaldırılması gerekmekte. Bütçe açıklarının kontrolden çıkmasına, kamu borçlarının hızla yükselmesine hiçbir zaman izin verilmemeli. Paralel bütçeler derhal ortadan kaldırılmalı. Para politikası enflasyonu düşürmeye ve istikrara odaklanmalı.” CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Öztrak’ın sunumun ardından toplantı basına kapalı devam ederken ülke gündemi ve kentin ekonomisine yönelik karşılıklı değerlendirmelerde bulunuldu.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.